22 Şubat 2015 Pazar

Sinop' un Tarihi

        
Sinop Adının Kökeni
     Antikçağ'da Paphlagonia olarak adlandırılan bölgenin kuzey ucunda Sinop'un saptanabilen en eski adı "Sinope" dir. Bu kelimedeki "Sin" kökü ile Asur-Anadolu ilişkisi, Sinope ile de Yunan ırmak tanrısı Asopos 'un su perisi kızlarından Sinope kastedilmiştir ki bu da ismin kökenini İyonya'nın bölgedeki kolonizasyonuna bağlamaktadır. 

         Bir başka fikir de Amazon Kraliçesi Sinova 'dır ki bu mitin de nereden geldiği belli değildir. Yalnız bu kavmin Anadolulu olduğu inancı vardır. Grek etimolojisine yabancı olan Sin ya da Sind sözcüklerine Yunanistan'ın dışında, Pontus, Doğu Anadolu, İran ve Hindistan 'da rastlanmaktadır. Bu da Sinope adının yerli Anadolu dillerinden gelmiş olabileceğini göstermektedir. Strabon ise kentin kurucusu olarak Arganotlar'dan Teselya'lı Otolikos 'u göstermekte ve onun kenti ele geçirerek bir Yunan kolonisi kurduğunu yazmaktadır. Kentin ele geçirilmesi, kolonileştirmeden önce kentte yerli bir halkın yaşadığını ortaya koymaktadır. 

      Bu adlar kitaplara, dergilere ve gazetelere geçmiş, halk dilinde de konuşulduğuna göre buraya alacağız. Şimdi bunların bazılarını sıralayalım: 


1. Sinope Irmak Tanrısı Osopos'un güzeller güzeli kızıymış. Rivayete göre mutlu bir hayatı varmış. Birgün Tanrılar Tanrısı Zeus kendisini görmüş ve o anda aşık oluvermiş. Zeus bu, gönlünü kaptırdığını elde etmek için yapmadığı üçkağıtçılık yokmuş . Ama Sinope, Zeus'un bile başını döndürecek bir güzellikteymiş. Eli ayağı, dili dudağı dolaşmış Tanrılar Tanrısının, Sinope'ye aşkına karşılık her istediğini yapacağını söylemiş. Korku içindeki genç kız, kendisine dokunmamasını, kız oğlan kız almak istediğini söylemiş heybetli Zeus'a. Tanrılar Tanrısı, sözüne sadık kalmış ve Sinope'yi alıp en sevdiği yerlerden olan Karadeniz'in cennete benzeyen yemyeşil kıyılarına bırakmış. (Yani bugün Sinop ilimizin bulunduğu yere) 

2. Sinop'un ilk kez Hititçe Sinova adı ile anıldığını Hitit kaynaklarından öğreniyoruz. 

3. Prof. Yusuf Kemal Tengirşenk'in eşi Nazlı Tengirşenk, Sinop Halkevi yayınlarından Dıranaz dergisinde "American Journal of Phylology" adli, David M. Robinson'ın yapıtından çevirilerinde, Sinop adinin Asurların ay ilahı olan "Sin"den geldiğini bildirmektedir. 

4. Bazı kaynaklar Sinop adının ilk söylenişini Sinavur olarak ileri sürmektedir. 

5. M.Ö. 200 yıllarında yaşayan Skymnos, şiirlerinde Sinop adının Sinope adlı bir Amazon kraliçesinin adından geldiğini dile getirir. 

6. Suyun göğsü anlamında Farsça (Sine-i Ab dan Sınap şekline çevrilmiş ve böyle konuşulmuş deniliyor. 

    Tarih Öncesi

    Türkiye' nin en kuzey noktasını araştırırken, eski zamanlarda "Lepte" olarak adlandırılan muhteşem yarımadayla karşılaşırız. Bugün ise Türkler "İnce Burun" (Başyöz Burnu ve Hamroros' un birlikte oluşturdukları yeri tanımlamaktadır.) ve "Sinop Burnu" olarak iki yarımada şeklinde bir adlandırma yapmaktadırlar. 

    Sinop Burnu, iki mil uzunluğunda ve bir mil genişliğinde denizden ortalama 600 feet yükseklikte bir adadır. Ankara' ya bir çeyrek mil genişliğindeki bir boğaz (istmus) ile bağlanmaktadır. 

    Yarımada Kuzey Anadolu Dağları olarak adlandırılan kuzey dağ zincirleri ile Anadolu' dan izole olmuştur. Yüksekliği 6512 feet olan "Yaralıgöz Dağı" , yarımadaya yakın en yüksek zirve noktasıdır. Yarımada, İnce Burun ve Sinop Burnu' nu ayıran " Karasu Nehri" ile ikiye ayrılmaktadır. Yaklaşık 60 mil doğuda, eski zamanlarda "Halys Nehri" olarak bilinen "Kızıl Irmak" akmaktadır. 

    Dünya yüzeyinde insan hayatı başlamadan ve hatta Türklerin şu andaki yurtlarına yerleşmelerinden önce Karadeniz su (Karadeniz, eski zamanlarda "Euxine" ve "Pontos" olarak adlandırılmaktaydı) volkanlarının etkisi altındaydı. Sinop Burnunda bu etkiler şu anda bile görülebilmektedir. Eski zamanlarda zamanla, denizin ölü hayatı ile birlikte oluşturduğu fosilleşme gerçekleşti. Bu durum, zengin kireç taşlarının volkanik kayalar üzerine birikmesine neden oldu. Ve sonrasında insanın yeryüzüne gelmesiyle -bu zamanda denizler buzullardan oluşmaya başlamıştı ve karalarda depremlerden- Sinop Burnu denizden şekillenmeye başladı. Boğazın (Yarımadayı ana karaya bağlayan) kireç taşından ziyade volkanik kayalardan oluştuğu görülmektedir ve buraya Sinop Burnunun oluşumundan çok zaman sonra toprak birikmeye başlamıştır. Eski zamanlarda bile, boğaz seller altında kalmıştır ve su daha fazla kumu buraya taşımıştır.

İLK YERLEŞİM

      Sıklıkla, Asurluların ve özellikle Hititlerin Sinop bölgesine yerleştikleri belirtilmektedir. Bazı tarihçiler, Hititlerin "Sinuwa" olarak adlandırdıkları yerin Sinop olduğunu iddia etmektedirler. Fakat, Asurlular ve Hititliler Sinop'a gelmiş olsalar bile, Arkeologlar Dr. Akurgal ve Budde'nin 1951 ve 1953 de keşfedebilecekleri hiçbir izi geride bırakmamışlardır. M.Ö. 1200'lerde, Gasgas'lara ait olan Asur tabletlerinden okuyoruz. Gasgas'ların Sinop bölgesinde yaşadıklarına inanılmaktadır, fakat onların kalıntılarına henüz rastlanmamıştır. 

      M.Ö. 1148'den sonra, "Argonauts" olarak bilinen Yunanlılar Karadeniz'i keşfetmeye başladılar. Karadeniz, bazılarınca açık deniz manasına gelen "Pontus" olarak adlandırmaktadır. Karadeniz, macera ve zenginlik arayan genç Yunanlılar için bir hedefti. Jason'ın hikayeleri de bunu belirtmektedir. Homer'in "Odyssey" i da - bugün hala yanlış kavranmaktadır - Karadeniz'i temsil etmektedir. Sinop, " Cyclop" ların evi olmuştu. Argonaut'lu Herakles'in takipçilerinden biri, Cyclop'lara esir düştü; fakat kurtulmayı başardı ve bir süre Sinop burnunda yaşadı. Muhtemelen bu süre zarfınca yerlilerle arkadaşlık kurdu ve sonraki Yunanlı kolonistler için bir yerleşim yeri ihtimalini ortaya çıkardı. Sonra, Herakles tarafından kurtarıldı. Autolycus, Milet'de (Milet, Anadolu'nun batı kıyılarında bulunan bir Yunan şehridir.) ilginç Yunanlılar buldu ve M.Ö. 780 ve 756 arasında, Miletliler boğazda bir yerleşim buldular ve ona Sinop dediler. Sinop ismi Yunanca "sinomai " den gelir ve manası da zarar vermek, yok etmektir. Yani, Sinop "Yokedici" (Destroyer) olarak isimlendirildi. Bazı tarihçiler, Sinop isminin Asurluların ay tanrısı "Sin" den geldiğini iddia etmektedirler, fakat bu iddia, Asurluların Sinop bölgesinde hiç yerleşim birimi oluşturmadıkları nedeniyle zayıf kalmaktadır. Sinop, aynı zamanda eski Yunanlılar tarafından "Sinope" olarak da adlandırılmaktadır; fakat bu kelimede ki son "e" sesi kısadır ve okunmamaktadır.

GEÇİCİ YIKILIŞ 

    M.Ö. 700 de, Kral Midas kontrolündeki Frigya'lılar (Frigya'nın başkenti Gordium, bugünkü Ankara'nın birkaç mil güneybatısına düşmektedir), barbar Cimmerian'ları durdurma ümidiyle Sinop'taki yeni yerleşimin kontrolünü ele geçirdiler. 1951 ve 1953 'de Alman ve Türk arkeologlar, Sinop'ta Frigyalılara ait çeşitli çömlek kalıntıları buldular. Sinop'un Frigyalılar zamanında bir zirveye ulaştığı görünmektedir. Fakat, atlı Cimmerian'lar Karadeniz sahillerine akın akın geldiler ve Sinop M.Ö. 677 'de onların denetimine ve tahribatına maruz kaldı. Cimmerrian'lar zaman zaman kral Assarhaddon yönetimindeki Asur gücü tarafından yenilgiye uğratıldı. Sonrasında Asurlular Frigyali kral Midas'ı da ezerek Lidya'lılara doğru sınırlarını genişlettiler. M.Ö. 716 'da Sinop'ta doğan "Gyges", Argonaut'lu Herakles'i yenilgiye uğratacağını iddia ederek, M.Ö. 687'de Lidya'lıların kralı olmuştu. Gyges, Asurlularla yardımlaştı ve Cimmerian'ların ilerlemesini de durdurdu. Daha sonra, asurlularla ilişkilerini kopardı ve Cimmerian'lardan gelen yeni bir taarruz ile karşı karşıya geldi. M.Ö. 657'de, savaşta öldürüldü ve başkenti, Sardis alındı. Sonunda, Lidyalıların yeni kralı Ardys, Asurluların da yardımıyla, Sinop'ta kalan son Cimmerian'ları da ortadan kaldırdı.


İKİNCİ YERLEŞİM

     Miletliler, Crimealıların yeniledikleri ve Karadeniz sahillerinin tekrar kolonizasyon için güvenli olduğunu gördükten sonra, bir kez daha ticaretlerini kurdular. Yaklaşık M.Ö. 635'te, Sinop'a geri geldiler ve ikinci ve kalıcı yerleşim tarihi M.Ö. 73 oldu. Sinop'tan Miletliler yünlü eşyalarını, gümüş ve Coichis kölelerinin ticaretini yapmaktaydılar. Miletliler her bir şehrin bir tarafında olan iki liman inşa etmişlerdi. Kuzey limanı, dengesizce kısa sürede büyüdü fakat sadece güney limanı hırçın Karadeniz sularına karşı kırılgan gemilerini yeterince koruyabiliyordu. Ticaretleri geliştikçe, yeni bir liman daha kurdular. Bu limana, Yunanca gemilerin donatılması manasına gelen "armena" , Harmene, ismini verdiler. 

    Sinop, Karadenizdeki ticareti ile ünlenmeye başladı. Çok iyi bir coğrafi mevkiye sahip olduğu için, yerel ticaretin merkezi olmasına ilaveten Yunan'lı ve hatta Colehis ve Crimea (Crimea, eski zamanlarda Boğaziçi krallığı olarak bilinmekteydi) ile uğraşan Mısır'dan da uzaktaki tüccarların karargahı oldu. Sinop, başlıca balmığıyla ünlüydü. Sinop ticarette geliştikçe, kendi kolonilerini kurmaya başladı. Amisus (Samsun), Trapezus (Trabzon), Cotyora ve Cerasus Sinop'un önemli kolonileri haline geldiler. Bunlardan, Sinop buğday, mısır, pirinç, şeftali, armut, erik, elma, fındık ve zeytin ihraç etti. Cerasus kolonisi ve Sinop'un dış bölgeleri kiraz üretimi bakımından oldukça zengindi. İlaveten, Sinop, Cotyora'nın güneyindeki dağlarda demir madenciliği de yaptı ve çelikten eşyalar üretti. Kapadokya'nın iç bölgelerinden "Sinopik" olarak adlandırılan kırmızı bir toz getirildi çünkü bu toz Sinop'un tıbbi ve renk pigmenti olarak baş ihraç maddesiydi. Yunanlılar, çeşitli renklerdeki gemilerini gururla gösterirlerdi ve bu gemilerde Sinopik kırmızı yaygın bir şekilde kullanılmıştı. Ceviz ağacı gibi çeşitli ağaçlar mobilya yapımında, çam gibi diğer ağaçlar ise gemi yapımında kullanılmıştır. 

    Miletliler aynı zamanda şehrin görünümünü de güzelleştirmeye başladılar. Bugünkü kale ve cezaevi olan yerde baş tapınak ve şehrin hazineleri bulunmaktaydı. Miletliler, fiziksel kültürlerinde ve Yunan oyunlarında da oldukça başarılıydılar. Sinop gençleri, tüm Yunan dünyasında oyunlara katılanlar arasından fark edilirlerdi. Gimnazyum, Miletlilerin temel yapılarından biri olmuştur. Ünlü tanrılarına tapınaklar inşa ettiler. Poseidon ve Apollo'ya ve daha sonra da Zeus, Athena, Hermes, Ceres, Demeter, Dionysus, Ascleipus, Diocuri, Serapis ve İsis'e atadılar. M.Ö. 560 larda, Sinop'lu iş adamları yüksek bir hayat standartına sahiptiler ve Corinth'den (Corinth çömlekleri, 1951 ve 1953 teki kazılarda oldukça bulundu) ithal edilen çömlekleri kullanırlardı. Heykeller de ithal ettiler ve çoğu türbeyi de dekore ettiler. Kızıl balçıktan yapılan malzemeleri binaların iç ve dış dekorasyonunda oldukça fazla kullandılar. M.Ö. 7. yüzyıla tarihlenen tapınak kazılarında da görüldüğü gibi mozaik yer döşemelerini tapınaklarda kullandılar. Diğer birçok heykel ya diğer müzelere yerleştirildi ya da koleksiyonlara. Sinop müzesi bu devre ait sadece birkaç parça içermektedir. 

M.Ö. 560'da, "Croesus" Lidya'nın kralı oldu ve Anadolu'da hükümran oldu. Sinop bölgesi yetersiz yollar nedeniyle hala Anadolu'dan izole haldeydi. Milletlilerce kolonize olmuş Sinop, (Milet, Lidya'nın bir parçası değildir) Lidya'lılaraca özgürlüklerinin devamı için vergi vermekteydi. 

M.Ö. 546'da, kısa bir süreliğine Fars'lı "Cyrus" Lidya'yı fethetti ve Sinop Farslılara vergi vermeye başladı.

ATİNALI BİR KOLONİ

    Atinalılar, Karadeniz sahillerindeki ticareti tehlikeye sokan korsanlar nedeniyle, Sinop'un ihtiyaç duyduğu balık, mısır ve tahtanın nasıl güvenli bir yolla ithal edilebileceğini düşünmeye başladılar. M.Ö. 444 de, "Pericles", ticareti korumak amacıyla, Karadeniz'i ve Sinop'u ziyaret etti. Ve Sinop'u Atina'nın bir vilayeti haline getirmeyi kararlaştırdı. Teğmenlerinden "Lamachus" a, Sinop hükümetini gaspeden "Tomesilaus"u önlemesi için 13 gemi bıraktı. Pericles Atina'ya döndüğü zaman , şehir Sinop'un kolonizasyonu lehine oyunu kullandı ve 600 gönüllü kolonisti yenilen zorbanın evleri ve arazilerini almaları için Sinop'a gönderdi. M.Ö. 431'de "Peleponnesian" savaşı olduğunda, Sinop Atina'lıların Amisus'u da kurdular ve şehre "Piraeus" adını verdiler. Ve Amisus'u, Sinop'tan bağımsız bir şehir haline getirdiler. Yolların da yapılmasıyla, Piraeus ticarette Sinop'la rekabet etmeye başladı. Sinop'un refahı deniz ticaretine dayanmaktaydı ve karadan Piraeus'da olduğu gibi ulaşılması hayli zordu. Fakat Sinop diğer kolonileri olan Trapezus, Cotyora ve Cerasus'u elinde tutmayı başardı ve ticaretine devam etti.Şehirde, Miletlilerinin gelenekleri de yitirilmedi. İyon'ya konfedarasyonunun hamisi Poseidon Heliconicus ve Miletlilerin favori tanrısı Apollo, hala ağırlıklarını hissettirmeye devam ettiler. Sinop'taki kazılarda sıklıkla bulunan Yunan adası Cos'un iki kulplu çömlekleri ve Atina'nın siyah sırlanmış çömlekleri Atina'lıların buraya verdiği büyük önemi göstermektedir. Atina kolonizasyonundan sonra Sinop, demokrasinin altın çağına ulaştı. Daha sonra, Aristo, Sinop'un yapılanmaya değer olduğunu anladı ve coğrafyacılar Sinop'a ilişkin özelliklerle haritalarını çizmeye başladılar. Yunanlılarca bilinen iki büyük nehir Nil veDanube idi. Yunan coğrafyası, bu iki nehrin kuzey ve güneyden düz bir şekilde aktığını ve ikisinin de aynı meridyende olduğunu düşündüler. Çizdikleri bu meridyen Sinop'tan da geçen meridyendi. 

M.Ö. 412' de, ünlü Cynic filozof, Diyojen Sinop'ta doğdu. Gerçi, bir filozof olarak ününü Sinop'ta elde etmemişti. Onun Sinop'taki doğumu başkan Dwight D. Eisonhower'ın Texas'ta doğmasıyla aynı karakterdedir. İkisi de doğdukları yerde ünlenmemişlerdi. Diyojen'in babası bir bankacıydı ve sahte para basımı nedeniyle halk tarafından suçlanmıştı. Daha sonra, Diyojen ve babası, Icesias, sinirli Yunan'lıların ellerinden kaçmayı başardılar. Atina'da Diyojen Antisthenes'in okuluna katıldı ve buradan ününe kavuştu. M.Ö. 323'de, Corinth öldü.

ON MİLYONLARIN İLERLEYİŞİ

    M.Ö. 401 'de, Yunanlılar Farslı yönetime karşı devrim yaptılar. Tüm Yunan şehirlerindeki halk dövüşmek için biraraya geldi. Generallerinin öldürülmesinden sonra, savaş aleyhlerine dönmeye başladı. Askeriye'de geri kalan 10 bin Yunan'lı Yunanistan'a geri dönmek için Xenophon'u lider olarak seçtiler. Daha sonra, Anadolu'ya doğru yürüyüşe geçtiler ve deniz yolu ile Karadeniz sahillerine geri döndüler. Trapezus,Cerasus ve Cotyora'daki Yunanlı halk, bu geri dönen 10 bin Yunanlıdan hiç de hoşnut değillerdi. Aynı zamanda bu insanlar, gıda, giyecek, ilaç ve barınma bakımından zor şartlarda olmalarına rağmen oldukça iyi bir şekilde organize olmuşlardı. Trapezus ve Cerasus'lu Yunan'lılar onlara besin sağladılar. Gerçi, Cotyora'daki Yunan'lılar yanlış anlama nedeniyle onlara besin ve barınma bulmaya devam ettiler. Cotyora'lı Yunanlılar kısa bir süre sonra Sinop'a şikayette bulundular ve bunun üzerine Sinop delegasyonunu gönderdi. Delegasyon lideri, "Hecatonymous" tu. Bu 10 bin insana yaptığı konuşma şöyle idi. 

"Askerler, Sinop şehri sizleri tebrik etmektedir.Barbarlara karşı zafer kazanan Yunan'lılar. Buraya sağ salim gelmenizden dolayı çok mutluyuz; Çünkü yolculuğunuz boyunca birçok badire anlattığınızı duyduk. Bizler Yunan'lı olduğumuz için, bize Yunan'lı gibi davranacağınızı umuyoruz. Biz size zarar vermedik, fakat Cotyora'daki halk besinlerini zorla aldığınızı söylemektedir. Biz bunun böyle olduğunu düşünmüyoruz ve kendimizi savunmamız için bir araya gelmenizin şart olacağını düşünüyoruz." 

    Xenophon şöyle cevap verdi, "Sinop halkı, buraya vücudumuz tek parça halde geldiğimiz için gururlu ve müteşekkiriz. Savaşmak ve ganimetlerimizi aynı anda taşımak için zamanımız yoktu. Şimdi buradayız, Yunan şehirleri arasında, Trapezus'da bize besin verdiler ve biz onların karşılığını ödedik. Ayrıca bize verdikleri hediyeler için de şükranlarımızı sunduk. Gücümüzü tercih edenlere, verdik. Kendinize sorun bizler nasıl ziyaretçileriz. Şimdiye kadar, yerlilerden sadece ihtiyacımız olanı aldık. Cotyora halkından ne almak istediysek, satın almak istediğimizde de bize vermek istemediler. Bizim dostluğumuzu istemedikleri görünümü verdiler, çünkü bizim yaralı ve hasta olan insanlarımıza bile yardım etmediler. Bahsettiğiniz birliği oluştursanız bile, sizinle ve sizin oluşturduğunuz birlikle savaşmaya hazırız. Zaten biz çok büyük güçlerle savaştık ve kazandık. Paphlagonia krallığının, sizin şehrinizi ilgilendiren emellerinin olduğuna dair söylentiler var. Eğer bize ihtiyacı olursa, onun hırsını gerçekleştirmesine yardımcı olabiliriz. 

     Daha sonra Sinop büyük elçilerinden birisi söz aldı," Sonuç olarak, bir yanlış anlama var. Çünkü, biz savaş istemiyoruz. Sinop'a geldiğinizde, biz sizi en iyi konukseverliğimizle hoşgeldiniz dedik. Cotyora halkına neye ihtiyacınız varsa vermelerini isteyeceğiz." 

    Bundan sonra, herşey olağan seyretti. Hectonymous, düşman barbarlarla karşı karşıya gelmemeleri için onların daha iç bölgelere ilerlememeliri için uyardı. Sinop için uygun olmamasına rağmen, onlara gemi geçişleri ile ilgili yardımcı olacaklarını Xenophon ve topluluğa belirtildi. "Sinop'un sağlıyamadığı gemileri, eğer Heraclea'ya (Ereğli) karayolu ile giderseniz oradan elde edebilirsiniz" denildi. Xenophon ve topluluk Hecatonymous'un planı üzerinde büyük ölçüde anlaştılar; fakat Xenophon orduyu ikiye bölmek istemedi ve dedi ki, "Ya biz hep birlikte gideceğiz ya da hiçbirimiz gitmeyecek," Daha sonra, gerekli hazırlıkların yapılması için Hecatonymous'la birlikte Sinop'a geri dönecek olan delegasyonu tayin etti. Aynı zamanda, topluluk arasında kendi öz vatanlarına dönmekten ziyade kolonilerin gerisinde kalınmalı mı yoksa kalınmamalı mı diye tartışma vardı. Xenophon dedi ki, "her şartta birbirimize kenetlenmeliyiz, çünkü gittiğimiz her yolda başarılı olabilmemizi sağlayan faktör bizim büyük bir topluluğa sahip olmamızdır." 

    Sonra, bir seçim yapıldı, ve varılan karar, yeni bir şehir bulmaktansa tüm ordunun öz vatanlarına geri dönmesi yönündeydi. Daha sonra, Sinop'a doğru ilerlediler ve İnce Burun'da liman olan Harmene'nin dışında kamp yaptılar. Ayrılmaları için gerekli olan gemileri elde edene kadar 5 gün boyunca orada kaldılar. Yeterli erzağı ve 1500 sürahi şarabı Sinop halkından aldıktan sonda, Xenophon Harmene'nin kutsal tepesinde, Sinop halkına şükranlarını belirtmek, on bin kişinin güvenliği ve eve dönüş yolculuğunda başarıya ulaşmaları için zeus'a iki kurban verdi.

ÖZGÜRLÜK İÇİN SON BAHİS 
    Sinop coğrafi konumu nedeniyle, Farslıların idaresinden kurtulmaya ve özgür bir şehir devleti olmaya devam etti. Gerçi, kısa bir süreliğine, M.Ö. 370'de, Kapadokyalı isyancılardan olan Datame'ler tarafından işgal edilmişti. Bu yönetim altında, Sinop tekrar eski pozisyonunu ele geçirdi. 

     Alexander'ın saldırı ihtimalini, Sinop hiç de göz önüne almamıştı. Fars kralına karşı sözde boyun eğmeleri Sinop için bir gurur kırıcı durumdu, fakat bu boyunduruk altında dahi bağımsızlıklarını devam ettirebildiler. Yeni hükümranlık ihtimali ve birçok Yunan'lı paralı asker yeni bir bela anlamındaydı. M.Ö. 334'de, Alexander Fars'ın fethine çıktı. Aynı zamanda, Anadolu'nun kuzey sahillerindeki Yunan şehirlerini de dikkatle inceliyordu, Fars kralını yendikten sonra, Sinop'un büyük elçisiyle biraraya geldi, ve Sinop'luların daha önceden sahip oldukları özgürlüklerini devam ettirebilmeleri için onları evlerine geri gönderdi. Bu zamanda, Pirdeus, Farslı zorba bir hükümdarın kontrolü altındaydı; Farslılara karşı Alexander'ın zaferiyle, şehre Amisus ismini geri verdiler ve tekrar hürriyeti geri getirdiler. 

Alexander'dan sonra, Selçuklulardan ve hatta Pontus krallarından bile bağımsız bir konumdaydı, Sinop. Fakat Sinop, Diodochi'nin bölünmüş yönetimi nedeniyle içeride sıkıntılı günler yaşıyordu. Katı yönetim ve anarşi yıkılmalarını izledi ve zorba hükümdar "Scydrothenis" yönetimi ele geçirdi. Bu sırada, Mısır hükümdarı, Mısır'daki yeni tapınağı için Sinop'tan Serapis'in heykelini büyük bir para karşılığında aldı. Sinop yönetimi zorba hükümdarların ellerinde kaldı ve M.Ö. 3. yüzyılda bağımsızlığını elde etti. Müttefiği olabilmek için, güçlü Yunan adası Rodos ile yakınlaşmaya başladı. Bu müttefiklik, M.Ö. 220'de, Mithridates II'nin Sinop'a atağını önledi ve bu Pontus kralının şehirle ilgili daha ileriki planlarının gerçekleşmemesini sağladı.

PONTUS'UN YÜKSELİŞİ

       M.Ö. 185' de, Pharnaces I Pontus'un kralı olduğunda, ataları tarafından güçlendirilmiş bir krallığı miras aldı, ilgisini çeken ilk şey kendi topraklarına komşu bir bağımsız şehrin varlığıydı. Sinop daha önceden büyükbabasının ataklarını önlemişti. Amisus gibi diğer şehirlerin bu krallığa bağlandığı zamanda, Cerasus ve Cotyora kolonilerine saldırmanın Sinop'u savaşa çekebileceğini gördü. Entrikların yardımıyla, Pharnaces I, M.Ö.183' de Sinop'u ele geçirdi. Bu durum kolonilerin ilhak edilmesini izledi. Rodos, hemen dostu olan Sinop'un bağımsızlığını kaybettiğinin farkına vardı. Rodos'lu halk lideri, Eumenes, Roma senatosuna protestolarda bulundu. Doğuyla çok da ilgili olmayan Roma, araştırma yapacağı sözüyle protestoları dindirdi. Gerçi, senatörlerden biri, senatonun Pharnaces'i kınamasından ve sinop'a dostlukları nedeniyle Rodos'u ve xEumenes'i övmesinden önce bir konuşma yaptı. Sinop Pontus'ların egemenliği altında kaldı. Pharnaces I, Paphlagonia ve diğer birkaç krallığa da saldırarak Pergamum'a karşı savaşını sürdürdü. Daha sonra Roma araya girdi ve Pontus kralının saldırısına devam ettirmesi halinde kendilerinin devreye gireceğini bildirdi. M.Ö. 178'de, Sinop'un Pontus'a bağlı kalması şartı ile Sinop fetihlerine son vererek Roma ile barış yaptı. 

     Sinop, yeni kralın gözünde çok önemli bir yer işgal etmeye başladı. Ve, onun favori şehri oldu, krallığının idaresini Sinop'a hareket ettirmeye başladı. Sinop, Pontus'taki en iyi limana sahipti, ve Pharnaces'in bu avantaja ihtiyacı vardı. Anadolu'ya saldırması engellendiği için, gözlerini Karadeniz'in karşısındaki Crimea'ya dikti. Bu bölgeyle büyük ticari ilişkileri vardı. Pharnaces I ölmeden önce, başkenti Ameseia (Amasya)'dan Sinop'a taşıdı. Oğlu, Mithridates V, tahta oturdu ve Sinop'ta sarayını inşa ettirdi. Mithridates V, babasının Roma'lılarla yaptığı anlaşmaları önemsemeyerek, Frigya'ya, Paphlagonia'ya, Kapadokya'ya, Galata'ya ve hatta Crete (Kıbrıs) adasına fetihlerine başladı. Kraliçesi, Laudice, yönetimi kendi eline almak isterken, eşi M.Ö. 120'de suikasta uğradı. Daha sonra kraliçe, Roma ile ilişkilerini sağlamlaştırmak için Pontus güçlerini fetih bölgelerinden geri çekti ve ordusunu azaltmaya başladı. Sonrasında, Sinop'taki sarayında zengin bir yaşam sürdü.

BÜYÜK MİTHRİDATES

     Büyük Mithridates M.Ö. 132'de, Sinop'un Pontik sarayında doğdu. Babasının suikastından çok uzun bir süre geçmeden, kendisinin öldürüleceğinden korkarak Pontus'un iç bölgelerine kaçtı. Mithridates, Yunan dili ve kültürünü tercih etti ama atalarının kanlarına önem vermesinde olduğu gibi birçok Fars geleneğini de muhafaza etti. M.Ö. 111'de, Mithridates annesine karşı ayaklanarak, çok fazla direnç gösterilmeden taçı ele geçirdi. Annesinin ve onun kardeşi, Chrestus'un çevirdikleri entrikaları sona erdirmek için onları idam ettirmeye mecbur kaldı. Aynı zamanda, Mithridates Sinop'un güzelliklerini zenginleştirmek için gimnazyum, tiyatro, kütüphane ve tapınaklar yaptırdı. Sinop, Pontus'un başkenti olmasından ziyade imparatorun koltuğu olduğu için çok önemliydi. Mithridates, Crimea' ın (Bundan sonra, Mithritades Boğaziçi'nin de kralı kabul edilir.) kontrolünü ele geçirdi. M.Ö. 95'e kadar, Kapadokya, Paphlagonia ve Galata'yı işgal etti. Ünlü Roma Generali, L. Cornelius Sulla bir elçi olarak Mithridates ve müttefiki Bithynia ile ilişkilerini kopardı. Ve, Kapadokya ve Bithnyia'yı da içeren yeni yeni bir istilaya başladı. Roma'nın protestosu üzerine, tekrar geri çekildi. Kısa bir süre sonra, Monius Aquilius emrindeki Roma'lılar, Bithynia'dan Nicomedes, Galata'dan Cassius ve Sicilya ve kapadokya'dan Opius Pontus'a saldırmaya karar verdiler. Fakat, Mithridates tarafından yenilgiye uğradılar. Büyük ordusuyla birlikte saldırganları Anadolu'dan çıkıncaya kadar takip etti. Sonrasında, Milet, Pergamum ve diğer birçok Yunan ada ve şehirleri ilgisini çekmeye başladı. Cassius, Rodos'a kaçtı, orada muhteşem surları güçlendirmeye devam etti. Bu sırada, Mihtridates Pergamum'a karşı operasyon için ordusunu topladı, fakat Sinop devamlı definelerinin ve savaş ganimetlerinin toplandığı bir yer olmaya devam etti. M.Ö. 88' de, Roma emperyalizmine kini olan Mithridates, 80 bin kadın, erkek ve çocuk Roma'lıyı boğazlattı ve geri kalan ömründe Roma'lıların gazabına uğradı. 

    Mithridates, Delos adasından Atina'ya Apollo'nun kutsal kutularında hazinelerini gönderdiği zaman, Atina, Sparta ve Thebes Mithridates ile işbirliğine girdiler. M.Ö. 87'ye kadar, Mithridates tarafından fethedilen bir imparatorluğun başkentiydi. Roma, Hannibal'dan ziyade Mithridates'i karşılaştığı en korkunç düşman olarak nitelemektedir. 

       Sulla, 5 lejyondan oluşan ordusuyla Roma'dan hareket etti ve Atina'yı tekrar aldıktan sonra, Pontus güçlerini yenmeye başlayarak geri çekilmelerini sağladı. Savaş, M.Ö. 83'de, bir ateşkes ile sonlandı ve Mithridates Sinop'a geri döndü. Sinop'ta, krallığının Crimea ve Colchis bölgelerindeki ayaklanmaları bastırarak zamanını geçirdi.

SİNOP'TA SAVAŞ

      Anadolu'daki Roma elçisi, Murena kendisini daha da zenginleştirmek için Sulla'nın ateşkesini önemsemeyerek Pontus'u işgal etti. Mithridates tarafından Halys nehrinde yenilgiye uğratıldı, ve Murena anlaşmayı bozduğu için Roma tarafından yeri değiştirildi. M.Ö. 76' da, Nicomedes öldü ve krallığını Roma'ya miras olark bıraktı. Sınırlarına yakın, Roma kuvvetlerinden ve M.Ö. 88'de ki boğazlatmalarının öcünden korkan Mithridates, M.Ö. 75'de Bithynia'yı işgal etti. 

     Lucullus (Lucullus Lucius Licinius), büyük roma kuvvetinin başı olarak, Mithridates'in Pontus'a geri çekilmesini sağladı. Laicullus Roma'dan Pontus'u istila etmek için emir beklerken,Mithridates büyük bir deniz filosu hazırlayarak Karadeniz'in batı kıyılarını istila etmeye niyetlendi ve Roma'ya karşı olan diğer kuvvetlerle de birleşerek İtalya'yı da istila etmek istedi. Fakat, deniz filosunun büyük bölümü karaya oturarak parçalandı. Bunun sonrasında, Laicullus Pontus'u istila etmeye başladı. Mithridates Cabira (Amasya'ya yakın eski bir kutsal şehir) yaçekildi ve orada savunma ordusunu hazırladı. Fakat, ihanet sonucunda kampının yeri Romalılara söylendi ve tüm ordusu dağıtıldı. Mithridates, bunun üzerine, Ermenistan'a kaçtı. M.Ö. 70'de Mithridates sürgünde olmasına rağmen, Heraclea teslim oldu, fakat Sinop ve Asimus sadık kaldı. Dört bir yanı çevrilmiş Sinop'a, Crimea'dan besin tedarik edildi, Sinop'un kontrolü Mithridates'in korsan arkadaşları olan, Leonippus, Cleocharas ve Seleucus'a bırakıldı. Fakat, Leonippus, Lucullus ve amiral Censorinus ile gizli görüşmelere başladı. Lucullus'un Yunan kültürüne hayran olduğunu ve Sinop'un bir atina kolonisi olduğundan dolayı çok önem verdiğini duydu. Ayrıca, Lucullus kendisinin bir liberal olduğuna inanıyordu ve Sinop'un bir Atina kolonisi olduğundan dolayı çok önem verdiğini duydu. Ayrıca, Lucullus kendisinin bir liberal olduğuna inanıyordu ve Sinop'un kurucusu Autolycus'un rüyasıyla ilgili batıl düşüncelere sahipti. Bu arada, Leonippus'un şehirle ilgili gizli planlarının olduğu anlaşılınca suikasta kurban gitti. Daha sonra Sinop donanması Roma donanmasını bozguna uğrattı. Mithridates'in oğlu Machares Roma ve Lucullus'un dostluğunu elde edebilmek için, Sinop ve babasıyla olan ilişkilerini kopardı ve Sinop'a gönderilecek olan besinleri Lucullus'a göndermeye başladı. Cleochares ve Seleucus, daha fazla direnç gösteremeyerek Sinop'tan ayrılmaya karar verdiler. Şehri ateşe verip yağmaladılar ve kendilerine direnç gösteren halkı da öldürdüler. Daha sonra, açık denize açıldılar. Şehrin ateşler içinde olduğunu gören Lucullus acil saldırı için emir verdi. Herhangi bir direnç gösterilmeden şehre giren Lucullus, yangınların söndürülmesi ve halkın öldürülmemesi emirlerini verdi. Gemilerine ulaşmadan birçok askeri öldürttü. Daha sonra, Sinop'a bağımsız şehir statüsünü verdi. Hemen sonrasında, Asimus ve Amasya da teslim oldu ve Pontus Romalıların eline geçti. Lucullus'un Pontus'da kaldığı sürece, Yunan şehirlerine zarar verilmedi. Pontus ve Machares'in Crimea'sından devamlı hediyeler aldı. M.Ö. 66'da emekli olup, Roma'ya geri döndüğünde, en zengin Roma generallerinden biriydi ve zenginliğini hiç yağmalama yapmadan elde etme ününe de sahipti. Lucullus, Pontus'taki çalışmalarını tamamladıktan sonra Ermenistan'ı istila etmeye başladı. Birçok zafer kazandı, fakat ordusu isyan etti. Bunun üzerine geri çekilmek zorunda kaldı. 

     Daha sonra, Mithridates bir Ermeni gücü ile Pontus'a geri döndü. Cabira da Fabius ve Triarius'u yendi, fakat Sinop ve Asimus'u geri alamadı. Sahil şehirleri donanmasız onun için gereksizdi. Daha sonra Pompey büyük bir orduyla Pontus'a geldi ve Mithridates tekrar kaçmak zorunda kaldı. Ermenistan tarafından sığınmasına izin verildi ve bunun üzerine Crimea'ya gitti. Orada müttefik kuvvetleri biraraya toplayarak, oğlu Machares'in üzerine yürüdü. Machares'i hapsetti ve ülkelerine ihanet eden diğerlerini de öldürttü. Bu arada, Pompey Ermenistan'a doğru ilerledi ve Tigarane kralını teslim aldı. Mithridates'i izlemek için Crimea'ya gitmek yerine, Judea ve Arabistan'a yolunu çevirdi. 

    Mithridates, Danube'ye geçmek ve İtalya'yı istila etmek için bir kuvvet oluşturarak Roma'lılara karşı bir teşebbüste bulundu. Fakat, askerleri ayaklandılar ve Mithridtes yalnız kaldı. Oğlu Pharnaces II, daha sonra kendisini kral olarak ilan etti. Mithridates kendi özel korumalarına oğlunun yeni kral olduğunu kabul etmelerini emretti, ve bir şatoya çekilerek yaşamına devam etti, ve sonrasında kendisini öldürdü. M.Ö. 63 yılıydı. Roma'nın 48 yıl başına bela olan bir insanın hayatı son buldu. Birçok savaşta bir efsane haline gelmişti. Pharnaces, doğduğu ve evi olan Sinop'a, babasının cesetini getirdi. Ayrıca, Pompey'e de hediyeler getirdi ve babasının öldüğünü ve Crimea yönetiminde Pompey7in dostluğuna da taahhüt edeceği mesajını verdi. Pompey, Sinop için Arabistan'daki işlerini hemen bıraktı. Sinop'ta Mithridatis'in cesedini görerek öldüğünü kabul etti. Mithridates'in zırhı ve tacı Romalı bir hazine avcısı tarafından çalındığı için, büyük bir defin ödedi. Darius Hystaspes'in 16. neslinden, ve bağımsız Pontus'un 8. Kralı olan ulu lakaplı Mithridates, Sinop'ta krala ait türbede seramoni eşliğinde gömüldü. (Bu türbelerin nerede olduğu henüz bilinmemektedir.) Pharcanes, Roma'nın dostu ve Crimea'nın kralı olduğu kabul edildi. Pompey, Lucullus tarafından kurulan hükümette değişiklik yaptı. Sinop ve yeni organize olan Bithynia-Pontus ilini de kapsayan tüm toplum aynı halktan kabul edildi ve Roma için sansürleri oluşturan yargıçlardan seçilen bir konsül tarafından tüm toplum yönetilmeye başlandı. Daha sonra Pompey Roma'ya geri döndü. M.Ö. 50' de, Pompey ve Ceasar arasında soğuk savaş başladı. Crimea kralı Pharnaces II, Pontus'un atalarına ait bir krallık olduğunu iddia ederek, Karadeniz kıyılarına ulaştı. Sinop'lular tarafından sevgiyle karşılandı ve Calvinus komutasındaki Romalıları yenerek Pontus'un başına geçti. Roma halkını ve yerlileri yağmalamaya başladı. Uzun süre kuşatma altında tuttuğu Asimus'ta, savaşma çağındaki tüm erkekleri öldürttü ve gençleri de sakatladı. Pontus'taki vahşilileri, Cesar'ın Mısır'dan dönmesinden sonra anlaşıldı. M.Ö. 47'de, Zela da (Amasya'ya yakın bir vadi) Pharnaces'in ordusu tamamıyla bozguna uğratıldı. Ve Sinop'a kaçmak zorunda kaldı. Sonunda, güvenliğinin sağlanması koşuluyla Sinop'tan gideceğini belirtti. Fakat Crimea'ya geri döndüğünde isyan çıktı ve öldürüldü. Böylece , büyük bir hükümranlık sona ermiş oldu. Pharnaces'e karşı Cesar'ın zaferi, Roma'ya "Veni, vidi,vici" mesajının gönderildiği önemli zaferlerden biriydi. Daha sonra Ceasar Bithynia'daki Nicea'ya gitmek üzere Zela'dan ayrıldı.


Roma Kolonisi

     Lucullus ve Pompey tarafından özgürlüğüne kavuşturulduktan ve Roma ile kaderini ayırdıktan sonra, Sinop bunun neticesini çekmeliydi. Nicea'da Ceasar bazı Roma kolonistleriyle karşılaştı ve onları Sinop'a göndermeye karar verdi. M.Ö. 45'de, Colonia Julia Felix Sinopensis isimli yeni bir roma kolonisi kuruldu. Kolonideki insanlar Roma vatandaşı olmayı sürdürdüler, topraklarının mülkiyet hakkı ve Roma'ya vergi ödemekten muaf olma gibi tüm haklara sahiptiler. Sinop toplumu, duoviri denilen iki yargıca sahipti. Yeni koloni tarafından piyasaya sürülen madeni paralar, C.I.F ya da C.I.F.S olarak kısaltılmışlardır. (Bu paraların çoğunluğu bakırdandı ve Sinop bölgesinde bulunmuştu) Topluluk, Cumhuriyet süresince şehir valisinin emri altındaydı. Agustus yönetiminde Bithynia ve Pontus senatonun koruması altına girdi. Roma senatosu yılda bir kez bir ön konsül toplardı. M.Ö.19''a, Augustus Roma''a döndüğünde, kızı Julia''ın eşi Marcus Agrippa'yı vekili ve doğu illerinin prokonsülü yaptı. M.Ö. 16'da, agrippa, eşi Julia ve iki oğluyla doğuya doğru seyahate çıkmayı kararlaştırdı. Agrippa, Anadolu'daki Yunan şehirlerinde oldukça ünlüydü. Bu sırada Agrippa Crimea'yla çok ilgilenmeye başladı, ve kendisine Scribonius denilen bir asinin Asander'a (Asander ününü Paharnaces II'ye başkaldırmasından sonra elde etti.) başkaldırdığını duyduğunda, Roma'nın prestiji için bu olaya karışmaya karar verdi. M.Ö. 14'de, Agrippa Sinop'a geri döndüğünde, Kırımlılar zaten Scribonius'a suikast yaparak öldürmüşlerdi. Bunun üzerine, Agrippa Polemo'yu yeni kralları olarak seçti. Fakat, Kırımlılar, Agrippa'nın kendi adayını zorla kral yapma niyetini gösterene kadar onu kabul etmediler. Agrippa sinop'a döndüğünde, oraya gemi ile gelen Judea Kralı Herod ile buluştu. Daha sonra bu ikili, Kırım'a ve Anadolu'ya bir sefer düzenlediler. Augustus zamanında, imparatorun tapınma şekilleri kurumlaştı ve diğer imparatorlarında yönetiminde devam etti. 

M.Ö. 17'de, Germanicus Ceasar Roma'da bir zaferi kutlarken, amcası ve üvey babası Tribeus Ceasar ona "Farklı Prens" ünvanını ve diğer Anadolu illerinin komutasını verdi. Seyahatleri onu Karadenizden çok uzaklara götürdü. Sinop'a ulaştığında Sinop halkı tarafından eşi Agrippina'nın (Agrippina, Ceasar Augustus'un torunu, ve Marcus Agripppa ve Julia'nin kızıdır) bir heykeli dikildi.

HRİSTİYANLIK

     M.S. 35'den sonra, ilk Hristiyan bayramından sonra, Hazreti İsa'nın müritleri yeni dini vaaz etme niyetiyle tüm dünyaya yayıldılar. Aziz Andrew'e Bithynia ve Pontus'ta vaaz etme görevi verildi. Amasya'da iken, Sinop yargıcından oğlunun hasta olduğuna dair bir mesaj aldı. Bunun üzerine Aziz Andrew acil olarak Amasya'dan ayrıldı. Sinop'a vardığında, oğlunun kadınlar banyosunda banyo yaptıktan sonra bir asi tarafından gaspedilmiş olduğunu açığa çıkardı. Asiyi yakalattı ve asinin anne ve babasını da oğlunun başına gelenlerden dolayı kınadı. Aziz andrew birçok insanın doğru yolu bulmasını sağladı. Ve sonrasında Nicea'ya doğru yola çıktı. 

Aziz Paul ve aziz Luke'nin Bithynia ve Pontus'a gitmemelerinin olası nedeni, Aziz Andrew'in zaten oralarda yeni dini bildirmiş olması gerçeğinde yatmaktadır. Aziz Peter,Aziz Andrew ve diğerlerine yeni dini yaymalarını onaylamak için iki mektup yazdı. Bu mektupların ikisi de ilk olarak önemli bir toplum olan Sinop'un bulunduğu Bithynia-Pontus'a gönderildi. O, Roma'nın dediklerini yazdı, "Babylon'daki kilise sizleri selamlar." 

     Yaklaşık M.S. 110'da, Pliny'nin yönetiminde Bithynia ve Pontus bir imparatorluk şehri yapıldı. Pliny, detaylarla ilgili meselelerde imparatora danışması zorunluluğunda bırakıldı; onun mektuplarından, Sinop'u da içeren konularda devamlı düşündüğünü görmekteyiz. Sinop'ta, halkın da yardımını alarak şehirdeki su ihtiyacını karşılamak için bir su kemeri inşa ettirdi. Su kemeri inşasından sonra, iç tarafa doğru 16 mil daha uzatıldı. Bugün, bu kemerin bazı parçalarının Sinop'a girişteki surların içine inşa edilmiş olduğu hala görülebilmektedir. Aynı zamanda, Pliny, şehrin ruhsal refahı ile de ilgilendi, çünkü çoğu insan hıristiyanlığı kabul etmişti. İkinci yüzyılın ilk yarısında, Sinop bir psikoposa sahip olmak için gerekli olan kriterlere sahipti ve aynı zamanda, Marcion isimli bir Hristiyan dine karşı aykırı fikirlere sahip olduğu için şehirden uzaklaştırıldı. 

    M.S. 250'de Decian'nın son zalimliklerinde, Anadolu'daki Hristiyanlar çok zulüm gördüler. İmparator Decian, tüm Roma İmparatorluğu üyelerinin Roma'nın resmi tanrılarına kurban edilmesini emretti. Bu ibadet, ibadeti uygun bulan bir veya birkaç komisyon üyesinin sadakatlarını kanıtlamalarından önce yapıldı. İbadeti uygun bulmayanlar ya hapse atıldı, ya sürüldü ya da öldürüldü. Decius ve diğer imparatorların vahşi zalimliklerinden dolayı küçümsemelerine rağmen, yollar ve halk inşa edilen diğer yapıların meydana getirdiği genel refahtan dolayı halk tarafından gözetildiler.

M.Ö. 1000 Yıllarında Sinop
       MÖ. 756 yılında Milet'ten ayrılan ve kendilerine yeni bir şehir kurmak isteyen göçmenler buraya gelerek bugünkü Sinop'un ilk temelini atmışlar ve bu şehre Sinope adını vermişlerdir. "Efsaneye göre tanrıça Sinope ırmak tanrısının kızıdır. Zeus Sinope'ye aşık olur. Her dilediğini yerine getireceğine söz verir. Sinope kızlığına dokunmamasını ister. Tanrı yemine bağlı kalarak onu kız bırakır. Bugünkü Sinop'un olduğu yere gelir." 

       Daha sonra MÖ. 630 yılında ikinci bir koloni (sömürge, göçmen topluluğu ya da bu topluluğun yerleştiği yer) grubu Sinop'a yerleşmiştir. Şehrin surlarının büyük bir olasılıkla kolonize (koloniler halinde yaşanan) devirlerde yapıldığı tahmin edilmektedir. 

    7. yy başlarında Sinop, Anadolu'ya kuzeyden gelen Kimmerlerin, 6. yy ortalarında İran'dan gelen Perslerin istilasına uğramıştır.
Helenistik Dönem
    MÖ. 4. yüzyılın birinci yarısında Paflagonya'lılar bağımsızlıklarını ilan etmişlerdir. MÖ. 332 yılında Büyük İskender'in Anadolu'ya girişini fırsat bilen 1. Ariarathes Kapadokya'da bağımsızlığını ilan ederek, Sinop'u da hakimiyetine almış. MÖ. 302 yılında Mitridat Ktistes Paflagonya'da dağınık halde bulunan prenslikleri bir araya getirerek kuvvetli bir devlet (bağımsız bir ülke ile onun yönetiminden oluşan varlık) kurmuştur. Daha sonra ll. Mitridat ve onun oğlu Farnak Sinop'a hakim olmuş. MÖ. 169 yılında devletin başına Mitridat Flapeton geçmiştir. Mitridat Flapaton Sinop'u bayındır (gelişip güzelleşmesi için üzerinde çalışılmış, alt yapıya sahip) hale sokmuş, başkentini Amasya'dan Sinop'a getirmiştir. 

   Sinop'un parlak dönemi Mitridat Fatpator zamanında olmuştur. Bütün Karadeniz'i hakimiyeti altına alan Mitirdat Romalıları'da Anadolu'dan atarak büyük bir imparatorluk kurmuş, ancak Başkenti Sinop'tan Bergama'ya taşımıştır. 

   Helenistik dönem Sinop'un en parlak zamanı olup, bu dönemde kültüre büyük önem verilmiştir.
Romalılar Dönemi
    MÖ. 70 yılında Roma İmparatorluğu işgal ettiği bu toprakları yeniden tanzim etmiş. Pontus Krallığını Kızılırmak'tan itibaren ikiye bölerek, doğu parçasının idaresini yerli sülalelere vermiş, batı parçasını ise doğrudan doğruya devletin eyaleti haline getirmiştir. 

     Sinop'un Roma idaresine geçmesi tarihte önemli bir dönüm noktasıdır. Bilhassa (her şeyden önce, başta) Cesar zamanında şehre maddi yardımlardan başka, yeni Roma kolonileri gönderilmiş ve genişleyip büyümesi sağlanmıştır.


BİZANSLILAR

     M.S. 315'de, Hıristiyanlık Büyük Konstantin tarafından imparatorluğun resmi dini ilan edildi. Ve 333'de, Kontantinapol şehrini kurarak burayı başkent yaptı. Bundan sonra, Sinop geri kalan Bizans tarihiyle bağdaşlaştırıldı. Roma gelenekleri 6. yüzyıla kadar ayakta kalmakta ısrar etti. 5. yüzyılda, Doğu, zamanın dine karşı saldıran insanları tarafından yağmalandı. 518'de, Jusatinian tahta geçti. Muhtemelen bu zamanda, Sinop'ta küçük kilise ve bir manastır yapıldı. Aynı zamanda bir de şato yapıldı. Bugün manastırda görülebilecek olan freskolar, manastırın orijinal freskolarından ve yapının diğer kısımlarından daha sonraki bir tarihe tekabül etmektedir. 7. yüzyılda, ilk haçlı seferinde Heraclius Farslıları tekrar kendi emrine aldığında, birçok Sinoplu genç Bizans ordusuna alındı. 8. yüzyılda, tamamen harap edilen manastırdaki ikonaların yoğunluğuna tanıklık etti. 832' de, imparatorluğa karşı Araplar tarafından yapılan isyanla zemini hazırlandıktan sonra, yerel bir general olan Theophobus kendisini Sinop'un yeni kralı olarak ilan etti. Konstantinopolün isyanlara karşı yeterince tepki verememesi ile birlikte başka ayrılıklarda meydana geldi. 9.yüzyılda, manastır restore edildi ve şehre muhtemelen Caesarae (Kayseri ) de yapılan gospellerin kopyaları ithal edildi. Aziz Matthew'un gospelinin el yazması Paris ulusal kütüphanesinde korunmaktadır. Bu, bir Fransız bahriyelinin Sinop'a tütün almak için gittiği zaman, 19. yüzyılın ortalarında keşfedildi. Dükkan sahibi, tütünleri bu el yazmasıyla sarıyordu. Bunun üzerine, Fransız asker dükkan sahibini durdurarak tezgahtaki geri kalan el yamasını korumayı başardı. Bugün, Sinop Codex'i olarak bilinen bu Bizans elyazması çok değerli olanlarından biridir.863' de, Bizanslı Amisus Ömer tarafından yağmalandı. Gerçi, Sinop'tan general Petronas komutasındaki Bizanslılar duruma müdahale ettiler ve Arab ordusunu dağıttılar ve Ömer'i öldürdüler. 1025'de ölen Bizans İmparatoru II Basil zamanında, imparatorluk başarının zirvesindeydi. Onun hükümranlığı süresince toprak miktarı ve zenginlik ikiye katlandı. Fakat 1101'de, imparator Romanus IV,ün Mantzikert'te Selçuklulara yenilmesiyle Bizans'ta gerilemeye başladı. Daha sonra, Comneni hanedanı 1204'e kadar tacı başına taktı. Bundan önce, Selçuklular Iconium'da durdurulmuşlardı. Fakat 1204'te, Palaeologi ailesi tarafından latin yönetimi kurulunca, Yunanlılar Konstantinapolun dışında ikiye bölündüler, biri Trebizond diğeri de Nicea' da olmak üzere. Bu bölünmeyle, imparator Türklerle etkili bir şekilde savaşamadı. 1205'te, Sinop Trebizond İmparatoru David Comnesus tarafından istila edildi. Nicea İmparatoru Thedore Lascaris kısa bir süreliğine Sinop'u elinde tuttu, fakat tekrar David Comnesus tarafından geri alındı. Sonunda, 1215'de, Sinop'taki savaşta Bizans kuvvetleri dağıtıldı ve David Comnesus öldürüldü. Ve böylelikle, Sinop Selçukluların yönetimine geçti. 

Selçuklular Dönemi
     Türklerin Anadolu'ya girdikten sonra ilgilendikleri yerler arasında Paflagonya ve Sinop civarı da vardır. 1085 yılında Süleymanşah'ın komutanlarından Karatekin'in Sinop'u Bizanslılardan aldığından bahsedilir. Ertesi yıl Bizanslılar, Sinop'u kurtarmak için Konstantin Dalassenos komutasında bir donanma gönderdiler. Bu sırada İzmir Bey'i Çaka'nın Bizans topraklarına karşı giriştiği saldırılar sırasında Bizanslı komutan Nikephoros'un yenilgiye uğraması Bizanslıları zor durumda bıraktığından Konstantin Dalassenos'u geri çağırdılar. Pekar bu sırada Bizanslıların Sinop'a tekrar sahip çıkmaları Büyük Selçuklular ile Anadolu Selçukluları arasındaki siyasi çekişmeler yüzünden olmuştur. 

   1176 Miryokephalon zaferinden sonra Türklerin Bizanslıları Anadolu'nun büyük bir kısmından atabildikleri anlaşılmaktadır. İbn-i Bibi'deki kayıtlardan anlaşıldığına göre Paflagonya bölgesinin fatihleri, başarılarına karşılık olarak Selçuklu Sultanları tarafından ikta olarak verilen Kastamonu yöresinin sahipleri ve Bizanslılara karşı yürütülen mücadelenin lideri olan Çoban ailesidir. Güçlü bir yönetimle Selçuklular'ın sonuna kadar Kastamonu ve civarını elinde tutan bu aile ile Sinop'un birkaç kez Türkler tarafından fethedilmesi arasında ilişkiler vardır. 

     Sinop'un Bizans yönetiminde bulunduğu sıralarda Kırım'a gitmek isteyen Selçuklu tacirleri burada gemiye binmek suretiyle Sinop Limanı'ndan faydalanıyorlardı. IV. Haçlı Seferi sırasında Haçlılar, 1204 de İstanbul'u ele geçirip bir Latin Devleti kurunca İmparatorun damadı Theodoros Lascaris'in kurduğu İznik Bizans Devleti ve yine Komnenos hanedanından Aleksios ve David Komnenos kardeşlerin Trabzon'da kurdukları Trabzon Rum Devleti oluştu. Bu üçe bölünmüş Bizans mirası karşısında Anadolu'yu Selçuklu Devleti ikinci planda bir kara devleti haline geliyordu. Oysa Anadolu Selçuklularının Kırım ticaretini geliştirebilmeleri ve Karadeniz'de Hıristiyan güçlerine karşı koyabilmeleri için Sinop gibi ticari ve askeri bir limana ihtiyaçları vardı. Bu sırada David Komnenos, kıyı şeridi boyunca ilerleyerek Sinop ve Ereğli'yi aldı. İznik devleti ile çatışmaya girdi. Bu durumda Selçuklu Sultanı I. Gıyaseddin Keyhüsrev ile anlaşan Laskarisler, David Komnenos'u geri çekilmeye zorladılar. Fakat kendi güvenliklerini düşünen Selçuklular, Karadeniz'de üçüncü bir güç olarak ortaya çıkmak isteyince gözlerini ilk olarak Sinop'a diktiler. Kardeşiyle olan taht kavgasını halleden I. İzzeddin Keykavus, o sırada Trabzon Rum İmparatoru I. Aleksios Komnenos'un Canik tekfuru Kir Aleksi tarafından idare edilen ve yöre halkına çeşitli zulüm ve yağmalar yapan bu valinin idaresindeki Sinop'a yürüdü. 

    Şehrin zaptının zor olduğu bilindiğinden muhasaraya ve ablukaya karar verildi ve sultan, vilayet beylerini savaşa çağırdı. Olaydan habersiz olan Kir Aleksi bu sırada Sinop dışında avlanıyordu. Ordudan çıkarılan bir müfrezenin Kir Aleksi'yi yakalayıp sultanın önüne çıkartması olayları hızla geliştirdi. 

    Kalenin önüne getirilen tekfura karşılık şehrin teslim edilmeyeceğini söyleyen Sinop'luların daha sonra fikirlerini değiştirerek şehri kansız olarak Selçuklulara bırakmaları bir sürpriz olmuştur. Bu olaydan sonra yapılan anlaşmayla Aleksi yıllık vergiye bağlandı ve adamlarıyla birlikte Canik'e gönderildi. (1214) Şehirde kalmak isteyenler serbest bırakıldı. Şehir tekrar düzenlendi, Kiliseler Camiye çevrildi. Bir medrese yapıldı, kale tamir edildi, tapu defterleri düzenlendi. Şehre Çepni oymaklarından boylar yerleştirildi. Sultan sefere katılan beylerden Simre Valisi Bedrüddin Ebu Bekir'i Sinop Valisi ve komutanı olarak bıraktıktan sonra Sivas'a döndü. İbn Said el Magribi, Sinop Limanı'nda Konya Sultanına ait donanmanın bulunduğunu, çam ormanlarıyla kaplı Kastamonu ve Amasya dağlarından kesilen kerestenin su yolu ile Sinop Darüs Sın'a'sında (tersane) gemi inşaası için nakledildiğini belirtir. Kısa sürede oluşturulan bu donanma ile fethin ardından Soğdak seferi yapılır. Soğdak ve civarına Ruslar egemen olmuşlardı. Ruslar bu bölgede Selçuklu korumasını kabul etmişlerdi. Soğdak'a bir Türk Garnizonu yerleştirilerek camii yapıldı.(1225) Sinop'tan yapılan bu sefer Sinop'un üs olarak o dönemdeki gücünü gösterir. 



    Pervaneoğulları Dönemi
       1243 Kösedağı yenilgisinden sonra Moğol kontrolüne giren ve hızla zayıflayan Anadolu Selçuklu hakimiyetinin bu durumu karşısında Trabzon Rumlarının Sinop'u 1259'da tekrar işgal ettikleri anlaşılmaktadır. Moğollara karşı izlediği bağlılık politikası sayesinde devlete hakim olan Pervane Müinüddin Süleyman 1259'dan beri Trabzon Rum yönetiminin elinde bulunan Sinop'un geri alınması isteğini yasallaştırmıştır. Bu durumda kısa sürede Selçuklular'ın eline düşen şehirde kilise olarak kullanılmakta olan Cami-i Kebir tekrar camiye dönüştürüldü. Pervane olayı kutlamak için bunun yanına bir medrese yaptırdı. Şehrin düşmesi 1262 yılının yaz aylarına rastlar. Pervaneoğulları yönetiminde Karamanoğulları 1276'da Konya üzerine yürüdükleri zaman Rumlar, yine fırsat bilerek asker ve silah dolu gemilerle Sinop'a hücum edince sahil kumanda Tayboğa liderliğindeki Çepni oymakları saldırıyı püskürtmüşlerdir. Selçuklu Devleti'nin sonlarına doğru ise Kırım'da bulunan II. İzzeddin Keykavus'un oğlu Rükneddin Geyûmers'in bir ara Sinop valisi olarak görünmesi, Pervaneoğulları hakimiyetinin bir beylik kuvvetinde olmadığını düşündürür. Pervane'nin idamından sonra Sinop'ta bulunan oğlu Muinüddün Mehmed, yöreye hakim olmuş 1297 yılında ölümüne kadar çevresine zalim davranmıştır. Mehmed'in ölümünden sonra yerine Müinüdden Süleyman Pervane'nin diğer oğlu Ali'nin oğlu Mühezzübiddin Mesud geçmiştir. 

     Mesud zamanındaki en önemli olay Sinop'ta Cenevizlilerin bir konsolosluklarının açılmış olmasıdır. Bu sırada bir Ceneviz donanmasının Sinop'a baskın yaparak Mesud'u kaçırması ve fidye karşılığında serbest bırakması Cenevizliler ve Türkler arasında Karadeniz ticareti konusunda rekabet yaşandığını gösterir. Bu devirde Anadolu'dan geçmesi gereken ticaret yolunun boğazlara aktarılması Sinop ve Samsun Limanlarının ticaretine büyük zarar vermiştir ve Gazi Çelebi'nin XIV. Yüzyılın başlarında Cenevizlilere karşı korsanlığa girişmesinin başlıca nedeni olmuştur. Gazi Çelebi'nin babası Mesud'un son Selçuklu Sultanı mı? Yoksa Pervaneoğlu Mesud mu olduğu fikri tartışma konusu olmakla birlikte bu kişinin Pervaneoğlu olduğu kabul edilmiştir. 

      Gazi Çelebi'nin erkek evladı olmadığından ölümünde kızı bir süre babasının yönetimini ele almış, hatta bu yüzden Sinop'a bir ara "hatun ili" denmiştir. O sırada Kastamonu'da Candaroğlu Süleyman Trabzon Rumlarının şehri işgal edeceği gerekçesiyle Sinop'u Candaroğlu beyliğine katmıştır. (1323) Buraya vali olarak oğlu I. İbrahim Bey'i göndermiştir. 
Pervaneoğulları Beyliği
Anadolu Selçuklulari'nin dagilmasi sirasinda Sinop'ta Pervane Muineddin Süleyman'in oglu Mehmet tarafindan kurulan beyligin adidir. 

      Sinop, 1214'te Trabzon Rum Imparatorlugu'ndan alinmis önemli bir deniz üssü ve ticaret iskelesi idi. Anadolu Selçuklulari'nin iç karisikliklari sirasinda Trabzon Rum Imparatoru tarafindan geri alinmis ve kendi topraklarina dahil edilmistir (1259). Pervâne, Ilhanli hükümdari Abaka Han'dan izin alarak Sinop'u ele geçirmek için faaliyete giristi. Yaklasik bir yil karadan denizden kusattigi sehri 1266'da zaptetti. Böylece Selçuklular'in Karadeniz'deki ticaret kapisi olan Sinop, Muineddin Süleyman'a ikta olarak verilmis ve yine onun istegi üzerine kendisine temlik edilmistir. 

     Sinop'un fethi ve Pervane'ye temlik edilmesi, Sultan Rükneddin Kiliç Arslan ile onun arasinin açilmasina sebep oldu. 1266'da Selçuklu sultaninin Pervane'nin Mogollar tarafindan tahrikiyle öldürülmesinden sonra, Selçuklu Devleti'nin idaresinde Pervane'ye ortak kalmadi. Selçuklu Devleti'nde nâibu's-sultan olan Pervâne, devamli bir sekilde merkezde bulundugundan bizzat Sinop'ta ikamet edememekteydi. Bu sebeple oglu Muinüddin Mehmed'i malikanesi olan Sinop'a gönderdi. Pervane Süleyman, 1277'de Ilhanli hükümdari Abaka Han tarafindan öldürülünce oglu Mehmed istiklâlini ilan ederek Sinop'ta Pervaneogullari adi ile kisa süre devam den beyligi kurmus oldu. 

Muinüddin Mehmed yaklasik yirmi yil beyligin idaresini elinde tuttu. 

        Muinüddin Mehmed, Mogollar ile iyi geçinmek zorunda kaldi ve onlarin verdigi devlet islerinde görev yapti. Bu sirada halki agir vergilerle ezen Mehmet Bey, Mogollar'a karsi bir hareketin hazirliklari içindeyken hastalanarak öldü. Bundan sonra beyligin idaresi Pervane Süleyman'in torunu Mühezzibüddin Mesud tarafindan yürütüldü. Mesud Bey, Mogollar'la iyi iliskilerde bulunarak herhangi bir tehlikenin gelmesini önledi. Ayrica devletin sinirlarini genisleterek Bafra ve Samsun'u ele geçirdi. Mesud Bey, Sinop'ta ticarî koloni bulunduran Cenevizliler tarafindan ticarî bir anlasmazlik sebebiyle ani bir baskinla esir edilerek Ceneviz müstemlekesi olan Kefe'ye götürüldü. Ancak çok agir bir fidye ödemek suretiyle tekrar Sinop'a döndü (1298). Bundan iki sene sonra vefat eden Mesud Bey'in yerine oglu Gazi Çelebi, Sinop emiri oldu (1300). Donanmaya önem veren Gazi Çelebi, önce Trabzon Rum Imparatoru ile anlasarak Kirim ve Kefe taraflarina sefer düzenledi ve bir Ceneviz donanmasini Kefe yakinlarinda maglup etti (1313). Daha sonra da Trabzon'a karsi hücuma geçti (1319). Cenevizliler'in 1322'de Sinop'a karsi giristikleri saldiriyi basariyla püskürttü. Gazi Çelebi'nin erkek evladi olmadigi için Kastamonu beyi olan Candaroglu Süleyman Pasa'nin hakimiyetini tanidi. 1322'de vefati üzerine bir ara kizi Sinop'ta beylik etmis ve bu sebeple Sinop'a Hatuneli adi da verilmistir. Daha sonra Candaroglu Süleyman Pasa tarafindan ilhak edildi. Böylece Pervaneogullari Beyligi, Candarogullari Beyligi'nin topraklarina katildi. 

    Sinop'ta Pervane Süeyman tarafindan 666 (1267-1268)da yaptirilan Ulu Cami en önemli mabedler arasindadir. Yine Pervane Süleyman Medresesi ve Pervane türbesi, Pervaneogullari Beyligi devrinden kalma mimari eserlerdir. 


Candaroğlu-İsfendiyaroğulları Beyliği Dönemi
      Sinop'un Osmanlılara kadar tarihi tamamen Candaroğlu Beyliği'nin gelişimi içinde kaldığından bu beyliğin tarihine ve olaylarına bakmak gerekir. Selçuklu hanedanının taht kavgalarına karşı İlhanlı hükümdarı Geyhatu'nun Anadolu'ya gönderdiği yardımcı kuvvetler arasında Şemseddin Yaman Candar komutasında bir kuvvetin olduğu ve mücadeledeki hizmetine karşılık olarak Geyhatu tarafından kendisine Osmanlı tahrir defterlerinde Eflagunlu şeklinde geçen Eflani'nin verilmiş olduğu kaydedilmektedir. Ölümünden sonra oğlu Süleyman Bey Eflani'de beyliğin başına geçmiş, Kastamonu ve Safranbolu'yu alarak hakimiyetini genişletmiştir. Bu arada beyliğin merkezini Kastamonu'ya nakletmiştir. 

     1323 yılında Sinop'u da topraklarına katan Süleyman Bey şehrin yönetimini oğlu İbrahim Bey'e vermiştir. Sinop'un alınmasıyla Candaroğlu Beyliği Karadeniz'de Ceneviz ticaretine rakip olarak çıkmıştır. 1341'de Süleyman Bey'in yerine tahta oturan oğlu I. İbrahim Bey hakkında eldeki tek belge, h.742/1341 tarihli Sinop'ta kendisi tarafından yaptırılan camiinin kitabesidir. İbrahim Bey zamanında Candaroğlu donanması düşmanlara karşı gelebilecek güçtedir. İbrahim Bey'den sonra iktidara Yakub Bey'in geçtiği hakkında bilgiler varsa da kaynaklar açık bir bilgi vermezler. 

     H.747/1346-1361 tarihleri arasında hüküm sürdüğü sanılan Adil Bey'in beylikte kaldığı süre kesinlik kazanmamıştır. Venediklilerin iki müşavirle ve oniki üyeli meclis yardımıyla bir konsolos tarafından idare edilen ticaret kolonisinin de ilk faaliyetleri bu tarihlere rastlar. Adil Bey'den sonra yerine "kötürüm" sıfatıyla tanınan oğlu Celaleddin Beyazit Bey geçmiştir. 

     H.787/1385 yılında ölen Kötürüm Beyazıt yerine İsfendiyar Bey geçti. Bu dönemden sonra Candaroğlu Beyliği hanedanı Kastamonu ve Sinop'ta ayrı ayrı hüküm süren beyler olarak ikiye ayrılmıştır. Sinop'ta hükümdarlık yapan beyler İsfendiyar Bey'den geldikleri için hanedanın Sinop koluna "İsfendiyaroğulları" denmiştir. Yıldırım Beyazıt döneminde Osmanlılara karşı Karamanoğulları'nın kurduğu ittifaka Kötürüm Beyazıt'ın oğlu Süleyman Bey de katılmıştır. Bunun üzerine Yıldırım Beyazıt Kastamonu'da hüküm süren Süleyman Bey'in üzerine yürüdü ve H.794/1392 yılında yapılan savaşta Süleyman Bey yenildi. Bu sırada Yıldırım Beyazıt Sinop'u da kuşatmış ancak alamamıştır. Süleyman Bey'in ölümünden sonra Sinop'tan ibaret olan Candaroğlu topraklarına İsfendiyar Bey hükümdar oldu. Yıldırım Beyazıt'ın 1402'de Ankara yenilgisinden sonra Candaroğulları'nın eski topraklarının yanı sıra Kastamonu, Çankırı ve Kalecik de Timur tarafından İsfendiyaroğlu yönetimine bırakıldı. I. Mehmet Devri'nde İsfendiyar Bey'in oğlu Kasım, Kastamonu ve çevresinin kendisine verilmesi için Osmanlı Padişahının yardımını istedi. İsfendiyar Bey Sinop'a çekilerek topraklarını Osmanlılara bıraktı. I. Mehmet, bu toprakların yönetimini Kasım Bey'e verdi. II. Murat ise 1425 yılında İsfendiyar Bey'in oğulları ile kız kardeşlerini evlendirerek İsfendiyaroğlu mirası üzerinde kuvvetli haklar elde etti. Bu sırada İbrahim Bey ile Selçuk Hatun, Kasım Bey ile de Sultan Hatun evlenmişlerdir. 

     Mezar kitabesine göre H. 842/1439 yılında ölen İsfendiyar Bey'in yerine II. İbrahim Bey geçti. H.847/1443 yılına kadar tahtta kalan İbrahim Bey mezar kitabesine göre Sinop'ta ölmüştür. Yerine geçen oğlu İsmail Bey İstanbul'un Osmanlılar tarafından muharasına ordu ile katılmak zorunda kalmıştır. 

     Özellikle ipek yolu üzerinde bulunan İsfendiyaroğulları ülkesini ele geçirmek ve böylece batı seferiyle uğraşırken tüm kuzey Anadolu'daki beylik ve devletleri fethetmek isteyen Fatih Sultan Mehmet'in ilk hedefi Sinop oldu. Fatih Sultan Mehmet Kastamonu'ya gelerek ordugahını kurdu ve Mahmut Paşa'yı Sinop'a gönderdi. Bu sırada donanma da Sinop Limanı'na girdi. Sinop karadan ve denizden kuşatıldı. Mahmut Paşa İsmail Bey'e bir mektup göndererek kaleyi teslim ettiği takdirde kendisine Anadolu'da istediği yerin yurtluk olarak verileceğini bildirdi. Teklifi kabul eden İsmail Bey 1461 Mayıs ayında şehri Osmanlılara teslim etti. Daha sonra İsmail Bey'in Anadolu'da kalması mahsurlu görülerek Filibe'de dirlik verildi. İsmail Bey burada 1479 yılında öldü. 

      Candaroğlu Beyliği döneminden önemli bir belge, 1331-32 kışında I. Süleyman Bey'in hükümdarlığı sırasında büyük İslam seyyahı İbn-i Batutan'ın şehre geldiğinde aldığı gözlemlerdir. Burası kalabalık bir şehir olup, savunma bakımından iyi imkanlara sahiptir. Şehrin doğu tarafı hariç her tarafı denizle çevrilidir. Şehrin tek kapısı vardır o da doğudadır. Belde hakiminin izni olmadan kimse oradan içeri giremez. En çok üzüm ve incir yetişir. Sinop Camii en güzel camilerinden biridir. Sinop Candaroğlu idaresinde iken şehri gören Clavijo ve Pero Tafur'un verdikleri bilgiler genel mahiyette kalır. 



    Osmanlı Dönemi
    

    Sinop'un fethi ile İsfendiyar tersanesi de Osmanlılar'a geçti ve burası Gelibolu ile devletin başlıca üslerinden biri oldu. İdari bakımdan Kastamonu sancağına bağlanan Sinop, Kırım ve Karadeniz'e yapılan seferlerde üs hizmetini gördü. Osmanlı yönetiminde Sinop, XVI. Yüzyılda Celali ve Suhte ayaklanmaları sırasında zorluklarla karşılaştı. 1614'de Kazaklar Sinop'a saldırdı. Karadeniz muhafızı İbrahim Paşa baskınla Kazaklar'ı bozguna uğrattı. Sinop'a yönelik kazak saldırıları ancak IV. Murat döneminde durdurulabildi. 

    XVIII. Yüzyıl sonlarında Rusların Kırım'ı işgalleri sırasında Sinop'ta tersanenin yoğun olarak gemi yapımında çalıştığını Osmanlı arşivlerinden öğrenmekteyiz. II. Mahmut devrinin ilk yıllarında tüm imparatorlukta olduğu gibi ayanların güçlenmesi nedeniyle ortaya çıkan isyanları devleti güçlükle önlediği anlaşılır. 1827 - 1828 Osmanlı-Rus savaşlarında Sinop kalesine asker gönderilmiş, Sinop ayanı Kavizade Hüseyin Bey kale muhafızı olarak atanmıştır. 1853 yılında Rus donanması tarafından yapılan Sinop baskını Osmanlı Devleti ve müttefikleri ile Rusya arasında Kırım savaşının başlamasına neden olmuş, bu da Sinop'un gelişmesinde dönüm noktası olmuştur. Sinop baskını nedeniyle gerçekleşen Kırım savaşı sonrasında Sinop sancağına Kafkaslardan muhacir geldiği de bilinir. Bu savaştan sonra imzalanan Paris Anlaşmasına göre tarafsız bölge haline getirilen Karadeniz'de Osmanlı Devleti ve Rusya ne tersane ne de donanma bulundurmayacaklardı. İki devlette kıyılarda güvenliğin korunması gerekli olduğundan savaş gemilerinin sayısını aralarında özel bir anlaşmayla kararlaştıracaklardı. Bu anlaşmadan sonra Sinop'ta ufak çapta da olsa tersane faaliyetinin olduğu anlaşılmaktadır. 

     Bu baskından ve savaştan sonra askeri bir tersane şehri olmaktan çıkan Sinop, II. Abdülhamit döneminde suçluların alıkonulduğu iç kaledeki hapishanesiyle ünlenmiştir. 93 Harbi sırasında Sinop Limanı'nın tahkim edildiği ve gece girişinin yasaklandığı bilinir.
Kronoloji Tarihi
M.Ö. 2200-2000 Akaların Sinop'a gelişleri, ilk kurucuları sanılıyor.
M.Ö. 1330 Gaskaların Sinop ve çevresine egemen oluşları
M.Ö. 1800 Sinop 'un bir ara Hititlerin faydalandığı bir iskan yeri oluşu
M.Ö. 1344-1180 Sinop 'un zaman zaman Hitit kontrolüne girişleri.
M.Ö. 1200-1180 Hititlerin tarihten silinişi
M.Ö. 1117-1090 Asurluların Karadeniz 'e çıkışları, Sinop 'la ilgilendikleri sanılır. 
M.Ö. 676 Sinop 'a Friglerin egemen oluşlari.> 
M.Ö. 676 Frig kralı Midas 'ın Kimmerlere yenilişi ve kendisini öldürmesi 
M.Ö. 700-676 Kimmerlerin Sinop 'u başkent yapmalari 
M.Ö. 650 Kimmerlerin tarihten silinmesi 
M.Ö. 690 Sinop 'un Milletlerin kolonisi haline gelişi 
M.Ö. 656-546 Sinop 'un Karadeniz 'de Lidya 'nın en önemli bir ticaret limanı oluşu 
M.Ö. 480 Sinop 'un bağımsızlığı ve ilk kez para bastırması 
M.Ö. 169-120 Sinop 'un Pontus krallığı başkenti oluşu. 
M.Ö. 70 Sinop 'un Romalılar eline geçmesi 
M.S. 1105 Boyabat ve Durağan 'ın Danişmentler 'in eline geçmesi 
M.S. 1204 Sinop 'un Trabzon Rum İmparatorluğu 'na bağlanması 
M.S. 1214 Sinop 'un ilk kez Selçukluların eline geçmesi 
M.S. 1261 Trabzon Rum İmparatorluğu 'nun Sinop 'u geri alması 
M.S. 1263 Selçuklu ordusu ile Pervane M. Süleyman'ın Sinop'u Trabzon Rum İmparatorluğundan geri alınması 
M.S. 1263 Pervane M. Süleyman tarafından oğlu Mehmet 'in Sinop 'a kendisine naip ataması 
M.S. 1277 P. Süleyman 'ın oğlu M. Mehmet 'in babasının öldürülmesi üzerine Sinop 'ta hükümdarlığını ilan etmesi 
M.S. 1322 Pervaneoğlu Gazi Çelebi 'nin Sinop 'ta ölümü ve kızının babası yerine geçmesi 
M.S. 1326 Candaroğlu Süleyman Paşa 'nın Sinop 'u Candaroğulları Beyliği 'ne katması 
M.S. 1340 Candaroğlu Süleyman Paşa 'nın ölümü 
M.S. 1340 G. İbrahim 'in Candaroğlu Bey'i oluşu 
M.S. 1345 G. İbrahimbeyin ölümü 
M.S. 1366 Celaaddin Beyazıt 'in (kötürüm) Candaroğlu beyi oluşu 
M.S. 1392 Celaaddin Beyazıt 'in ölümü. 
M.S. 1392 Yıldırım Beyazıt 'in Kastamonu ve Gökırmak vadisini ele geçirmesi 
M.S. 1402 İsfendiyar Bey 'in değerli hediyelerle Aksak Timur 'dan eski topraklarını istemesi 
M.S. 1431 Padişah II. Murat 'in Candaroglu Ibrahim 'in kizi Hümma hatunla evlenmesi 
M.S. 1440 İsfendiyar Bey 'in ölümü 
M.S. 1440 T. İbrahim 'in Candaroğlu Bey 'i oluşu 
M.S. 1443 T. İbrahimin ölümü 
M.S. 1443 K. İsmail 'in Candaroğulları Bey 'i oluşu 
M.S. 1459 K. İsmail 'in Kastamonu 'dan Sinop 'a kaçması 
M.S. 1459 Fatih Sultan Mehmet 'in Kastamonu 'ya gelişi 
M.S. 1459 Kızıl Ahmet Bey 'in Candaroğulları Bey 'i oluşu 
M.S. 1461 Candaroğulları Beyliği 'nin kaldırılması ve topraklarının Osmanlı Ülkesine katılması 
M.S. 1461 Sancak olan Kastamonu 'ya Sinop, Ayancık (İstifan), Boyabat, Durağan ve Gerze kadılıklarının bağlanması 
M.S. 1844 Sinop 'un Kastamonu 'ya bağlı sancak oluşu 
M.S. 1853 Rus donanmasının Osmanlı donanmasını Sinop 'ta yakması 
M.S. 1919 Atatürk 'ün Samsun 'a geçerken Sinop limanına uğraması 
M.S. 1920 Sinop 'un bağımsız sancak oluşu


0 yorum to “Sinop' un Tarihi”

Yorum Gönder